25.10.2023
100. Yılında Cumhuriyet Panelimizde Tarih Canlandı
Cumhuriyetin 100. Yılı kutlamaları çerçevesinde Üniversitemiz tarafından "Kuruluştan Türkiye Yüzyılına Cumhuriyet" konulu bir panel programı düzenlendi. Açılış konuşmasını yapan Rektörümüz Prof. Dr. Emin Âşıkkutlu, “Türkiye Cumhuriyeti geçmişte olduğu gibin bugün de mazlum milletlere ilham veren tek güçtür” dedi. Dr. Öğr. Üyesi Nurettin Çakıcı "Bu güzel ülkeyi canlarını vererek bize bırakan şehitlerimize minnettarız" ifadesini kullanırken Prof. Dr. Rahmi Çiçek "Rejim üç kavram üzerine kurulmuştur; bunlar Misak-ı Milli, Misak-ı Maarif ve Misak-ı İktisadidir" vurgusunu yaptı. Prof. Dr. Hikmet Öksüz ise “Türkiye Cumhuriyeti’nin zemininde Lozan Barışı vardır” diyerek öğrencilere Cumhriyetin Kurucusu Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini hatırlattı.
“Kuruluştan Türkiye Yüzyılına Cumhuriyet” konulu panel programına Rektörümüz Prof. Dr. Emin Âşıkkutlu ve yardımcılarının evsahpiliğinde Akçaabat Kaymakamı Ramazan Kurtyemez ve Akçaabat Belediye Başkanvekili Cevdet Bayraktar’ın yanı sıra Avrasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Füsun Terzioğlu ile çok sayıda akademisyen, eğitimci ve öğrenciler katıldı. Panelde Üniversitemiz Türkçe ve Sosyal Bilimler Bölümünden Doç. Dr. Mehmet Akpınar moderatörlük yaptı. Mahmut Goloğlu Kültür Merkezinde gerçekleştirilen ve yoğun ilgi gören programa Üniversitemiz Fatih Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Bölümünden Prof. Dr. Rahmi Çiçek, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültemiz Tarih Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Nurettin Çakıcı ile KTÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden Prof. Dr. Hikmet Öksüz konuşmacı olarak katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Rektörümüz Prof. Dr. Emin Âşıkkutlu, 100 yaşına basan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihte vermiş olduğu varoluş ve istiklal mücadelelerinin bugün tüm mazlum milletlere ilham verdiğini söyledi. Rektörümüz şunları kaydetti:
MİLLETİMİZE EN UYGUN YÖNETİM ŞEKLİ
“Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlama onurunu bize yaşatan Allah’a hamdediyor, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnetle anıyoruz. Millet olarak önce evrensel bir pandemi sınavından geçtik, ardından büyük bir deprem geçirdik. Uzaktan eğitime mecbur kaldık. Nihayet bu dönem yüz yüze eğitime döndük. 2023 yılının ikinci yarısında yeni başarılara yelken açtık. Ancak tarihi insanlık kadar eskiye dayanan soykırım ve işgal planları ne yazık ki yeniden sahneye çıktı. Öyle ki; Dünyanın dört bir yanında inim inim inleyen soydaşlarımızın acıları karşısında bu törenleri yapmakta zorluk çekiyoruz. Bununla birlikte bugün mazlum milletlerin ümidinin yine Türkiye Cumhuriyetinde olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetin kuruluşu ile elde ettiğimiz kazanımların ne kadar değerli olduğunu bugünkü dünya konjonktüründeki önemini bir kez daha anlıyoruz. 'Cumhuriyet Türk Milletine en uygun yönetim şeklidir. Cumhuriyet fazilettir' diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha saygı ile anarken Cumhuriyetin ne büyük fazilet, özgürlüğün ne büyük nimet olduğunu daya iyi anlıyoruz. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmed Akif’in ‘Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım/Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım’ nidasındaki gibi, ilanihaye Türk Milletine hiçbir güç ve kudret ket vuramayacaktır." Rektörümüz koınuşmasının sonunda "Bugünlerde Filistin’de yaşanan menfur saldırıların bir an önce son bulmasını, Filistin’de özgür bir Filistin devletinin kurulmasını diliyoruz. Şu anda yapılan saldırıların ve binlerce insanın katili olan İsrail’i kınıyoruz” dedi.
Osmanlı’dan Cumhuriyete Türkiye konulu sunumunda kronolojik olarak 18. Yüzyıldan başlayan anayasal gelişmeler üzerine konuşan Dr. Öğr. Üyemiz Nurettin Çakıcı, “23 Nisan 1920’de TBMM’nin kuruluşunun gerçekleşmesi ihtilaf devletlerini çok rahatsız etmişti. Fakat bu yenilenmeyi durduramadılar. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi. 'Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir' denildi. Cumhuriyetin ilanı, daha önce yapılanların devamı niteliğindeydi. Bu güzel ülkeyi canlarını vererek bize bırakmış olan ecdadımıza, gazilerimize, şehitlerimize rahmet diliyoruz” dedi.
NİCEL İLERLEME TEK BAŞINA YETMEZ
Panelistlerden Prof. Dr. Rahmi Çiçek ‘Cumhuriyet ve Üç Misak’ konusunda konuştu. Cumhuriyetin 50. Yıl kutlamaları sırasında 1973 yılında da bugün olduğu gibi Filistin’de savaş olduğunu hatırlatan Çiçek, “Bu savaşın tarihi yine bugünkü gibi Ekim ayının başıydı. Buna rağmen Cumhuriyet büyük bir coşku ile kutlandı. Büyük açılışlar gerçekleştirildi. Büyük yatırımların haberleri verildi. İstanbul Boğaziçi Köprüsü açıldı. Keban Barajı açıldı, GAP’ın temelleri atıldı. Arkasından gelen kutlamalarda aynı coşku devam etmedi. Bugün de 100. Yılı kutluyoruz. Kuşkusuz bu kutlamaya bazı lekeler düştü. Ama biz cumhuriyete inanan insanlar olarak bu kutlamamıza coşku ile devam etmemiz gerektiğini düşünebiliriz. Osmanlı devleti kurulduktan 150 yıl sonra Fatih’le olgunlaşmaya başladı. Devletlerin hayatında 100 yıllık süreç büyük bir değildir” dedi. Çiçek şunları söyledi: “Osmanlı Devleti nasıl geniş kıtalara yayılma kanaati göstermiş ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti de üç misak üzerine kurulmuştur. Bunlar Misak-ı Milli, Misak-ı Maarif ve Misak-ı İktisadi’dir. Cumhuriyeti bazılarımız suçluyor bazımız da yüceltiyor. Bunların hiçbirine gerek yok. Cumhuriyeti kuran kuşak Batı’dan etkilenmiştir. Ama mülki yapıya ya da sivil bürokrasiye baktığımızda ya Mülkiye, Mekteb-i Hukuk ve Askeriye mezunu bir kadro olduğunu görüyoruz. Bu kadronun Avrupa’da ve Dünyada ne olduğunu iyi okuyan kadrolar olduğunu biliyoruz. 1960’lara kadar devlet, insanları eğitmek istiyordu. İnsanların kapısına jandarma gönderiyordu. Cumhuriyet yüzyılında 2 binli yıllara geldiğimizde tüm il ve ilçelerimiz okullarla doldu. Bir süreç içerisinde zorlandığınızda geriye dönüp bakarsınız, geçmişteki gerçekliğinizi görüp yolunuzu bu şekilde ileriye çevirirsiniz. Bu hareket fabrika ayarlarına dönmek gibidir, ciddi faydalar verir. Nicel olarak bugün iyi rakamlara ulaştık ama yeterli değildir. Nitel olarak ciddi eksiklerimiz var. Dolayısıyla ‘nice ikiyüzüncü’ yıllara derken ancak eğitimde niteliği ön plana çıkararak artırmamız şart.”
ÇÖKÜŞÜ EN İYİ YÖNETEN OSMANLI'DIR
Milli İradenin Taçlanma Süreci hakkında konuşan Prof. Dr. Hikmet Öksüz ise tarihi gerçekler ışığında bugünkü konjonktürü harmanlayan bir sunumda bulundu. Öksüz, şunları dile getirdi: “İstilayı bertaraf edip istiklal mücadelesinde hürriyeti canı ile temin etmiş bir ecdadın mirasçılarıyız. ‘Yurtta barış dünyada barış’ demiş bir ecdadın torunlarıyız. Bugün Kuzeyimizde de Güneyimizde de kan akıyor. Dün de bu coğrafyanın her yanı kan gölüydü. Biz bugün burada huzur içinde yaşıyorsak bunu 1920’lerde bu millete kendini adamış olan o idealist kadroya borçluyuz. Ortadoğu’da kan akıtan tüm zalimleri lanetliyorum. Türk Milleti bu coğrafyada her zaman barış için var olmuştur. Vatan coğrafyasında çağın emeli ulus devlet inşa etmekti. Bunun dışında kalmak mümkün değildi. Bütün çağdaş imparatorluklar tarihte bir bir çöktü. Fatih’in mirasına sahip çıkmak isteyenler Ankara’yı başkent yapma iradesini taşıyanlardı. Güvende tutmak, korumak üzerine yeni bir strateji izlediler. Bugün hem Ankara’nın başkent oluşunun hem de Cumhuriyetin 100. Yılını kutluyoruz. Cumhuriyeti kuran kadro, İstiklal Harbini kazanan insanlardır. Onların idealizmi vatanı kurtarmakla kalmadı. Cumhuriyeti kurmakla da kalmadı. Çağdaş bir toplum ortaya çıkarmak için de var olan tüm enerjilerini sarf ettiler. Çoğunluğu elde edene iktidarı devretme olgunluğunu da gösterdiler. Seçimi kaybedip iktidarı bırakmaya karşı direnenlere karşı çıkmışlardır. İbn Haldun nazariyesinden hareketle; devletler doğar büyük yayılıp serpilirler, sonra bir geriye gidiş çöküş ve yok oluş vardır. Çöküşü en iyi yöneten devlet Osmanlıdır. 1920’de hakimiyetin karargâhı ilan edilip hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilan edilince bu uğurda büyük bir mücadeleye girildi. İstiklal Harbi bu şekilde başarılmıştır. Saltanatın ve hilafetin korunması da bu kapsama alınmıştır. Kurtarıcı Karizma, bir devlet kuruluşuna, bir rejim ihya etmeye adım attı. Bunların ilki saltanatın kaldırılmasıdır."
CUMHURİYET’İN TABANI LOZAN’DIR
“10 yıllık savaşlarda bu millet 3 milyon evladını kaybetti” diyen Öksüz, “Millet sıklet merkezini yitirince yeni bir sıklet merkezi aramaya başladı. Önce barışa ihtiyaç vardı. Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Modern diplomasinin en kıdemli belgesi olarak halen uluslararası sisteme etki ediyor, hem de Türk Dış Politikasını şekillendiriyor. O barışı getirenlere şükran borçluyuz. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin zemininde Lozan Barışı vardır. Lüks bir coğrafyada yaşıyoruz. Böyle bir coğrafyada her zaman risk vardır. Güney sınırımızda Bin 288 kilometre Arap sınırımız var ama buraların hiçbir kesimi Arapların kontrollerinde değil. Bizim için en büyük tehdit kaynağı yine buralardır. En zayıf noktamız da buralardır. Bu hattı sağlam kuran kadronun hem tarihe hem de burada yaşayan kardeşlerimize yönelik bir sözleri var; siz bağımsız kalmak istiyorsanız buna büyük saygımız var. Bir gün Türkiye Cumhuriyeti olarak Güneye ineriz demeyeceğiz, bundan emin olun. Ama birileri sizi oyuna getiriyor, bunu da görün. Bu uyarıyı biz 28 Ocak 1920’de bir barış projesi olarak yaptık. Bu uyarıyı ‘Yurtta barış, dünyada barış’ diyen Cumhuriyetin Bânisi yaptı. Barış için bu coğrafyanın yine aynı kurtarıcı mesaja ihtiyacı var. Bununla birlikte Türk Gençliğinin de bir ödevi var; Türk Gençliğinin bugün ve yarın bu ödevi layıkı ile yapma mecburiyeti var Aksi takdirde ne olur, Gençliğe Hitabede ne yazıyorsa o olur. Gazze’de ne oluyorsa o olur. Bu tarihsel gerçekleri iyi algılayıp geleceğimizi dizayn etmemiz lazım. Dayanacak olduğumuz kaynak yeterlidir. Güçlüdür. Damarlarımızdaki asil kan bize yeter. Bunlardan vazgeçersek yeni Mehmet Akif’ler ararız ama bulamayız” dedi. Program sonunda panelistlere teşekkür belgesi verilirken tören toplu fotoğraf çekimi ile sone erdi.